Reşko Dağı(Uludoruk) 4135m. 2019 Aralık Kış Tırmanışı

Faaliyetin Adı: Reşko Dağı(Uludoruk) 4135m. Kış Çıkışı
Faaliyet Tarihi: 21-27 Aralık 2019
Tırmanışa Katılanlar: Mehmet Özmalkoç, Yekbun Özmalkoç, Hatice Erener, Yasemin Kapıyoldaş, Serkan Karadağ, Kadriye Terzioğlu, Recep Kulaber, Sefer Öztürk, Naci Ertunç, Nuri Zeyrek, Fırat Akyüz, Fatih Katrancı, Kadri Sencar, Baran Bayar, İrfan Özden, Hakan Kavaklıçeşme, Emrah İhtiyatoğlu ve Sönmez Erkaya.
Teknik Malzeme:Kazma, Krampon, Emniyet Kemeri, Hms-Atc, Perlon, 60 metre İp,… vs. (Kask ve Baton dışında hiç biri kullanılmadı.)
Katılımcı Kulüpler:Klosdag, Cisad, Didosk, Efe Dağcılık, Sodos, Hakkari Dağcılık İl Temsilciliği ve ferdi sporcular.

Çıkışa yeniden açıldığı 2013 yılından beri görmeyi istediğim Cilo Dağlarına faaliyet duyurusunu görünce hemen kayıt yaptırdım. Yaklaşık 32 yıl aradan sonra dağcıların yeniden gidebilmesi, sevindirici bir gelişme. Zirvenin ilk kış çıkışı(1982) yıllar önce yapılmış sonra aynı başarı ikinci kez Klosdag Ekibi tarafından 2013’te gerçekleşmişti.

Klosdag sonraki yıllarda iki kış çıkışı daha yapmış. Birinde havanın olumsuzluğu sonucu çıkıştan vazgeçilmiş, diğerinde ise kar yapısından ötürü zirveye 100 metre kala dönülmüştü. Ve şimdi Klosdag ile 2013’ teki aynı başarıyı yakalamak adına bir kez daha Reşko’nun doruğuna çıkma fikri kaçınılmaz oluyordu. Bilgisine, deneyimine güvendiğim, dağcılığa ilişkin ilk derslerimi aldığım Sönmez Erkaya ile Aladağlar’da pek çok kez tırmanış yapmıştık. Yani Hoca ile tanışıklığımız eskiydi. Ancak dağlara gitmeyeli hayli zaman olmuştu. Ve işlemeyen demir paslanırdı. Dar zamana sıkıştırılmış koşu programı, araya öksürük-hapşırık girince pek de verimli olmadı. Ancak hiçbiri ne hevesimi ne de heyecanımı azalttı. 21 Aralık Cumartesi günü, İstanbul Havalimanı’nda Yüksekova yolcuları olarak bir araya geldiğimizde her birimizin gönlünde telaş ve sevinç vardı.

Yüksekova, bizi o ünlü soğuk havasıyla değil, gülümseyen bir güneşle karşıladı. İyi hava, zirve yolunu da açardı elbet. Havalimanından kent merkezine taksi ile 10 dakikada ulaşıp otele yerleştik. İlk gün, Grand Yılmazlar Otelinde kalıp ekibe katılacak diğer arkadaşlarla buluşacağız. İstanbul ekibi 9 kişi; Yüksekova, Hakkari, İzmir, Diyarbakır, Manisa ve Kayseri’den katılan dağcı dostlarla sayımız ikiye katlanacak (Toplam 18 sporcu). Tanışma faslı ve teknik toplantı sonrası eksikler için alışveriş turu yapıp çanta hazırlığı için erkenden odalara çekildik. Plan, sabah saat 8’den önce Yeşiltaş köyüne hareket etmek. Önümüzdeki 2 gün hava güzel olacak; çabuk hareket edersek zirve şansımız yüksek. Sonrasında havanın mızıkçılık yapma tehlikesi var!

22 Aralık Pazar günü, dağa yaklaşım için yola çıkacak ekip kapıda hazır, heyhat aracımız trafikte(!) kalmış… Gecikmeli de olsa yola düştük ve 35 km ötedeki Yeşiltaş (Şitazin) bölgesine saat 8.50’de vardık. Rakım 1250 m. Yani 1950 metrede kurulu, “gerçekten yüksek mi” diye sorulan Yüksekova’dan aşağı indik. Deniz seviyesinden gelen İstanbul takımı için küçük çaplı aklimatize katkısı.

Tırmanış için daha önce izin alınmış olsa da Yeşiltaş Karakolu’nda kimliklerimiz kontrol ediliyor ve izinler için teyitler alınıyor. Ülkenin kimbilir hangi köşesinden gelmiş, bu zorlu coğrafyada görev yapan askerlerle selamlaşma… Çeşmeden su takviyesi ve tuvalet ihtiyacı için moladan faydalanıyoruz. Geri çevrilir miyiz tedirginliği, kimliklerin iadesi ile ortadan kalkıyor ve yeniden araca biniyoruz. Yolda kar olmadığı için aracın çıkabildiği yere kadar gitmek istiyoruz. Sonrasında sırtımızda 15 kg bulan ve aşan kamp yükü ile yola revan olmak var. Nitekim, Serpel mezrası denen, 1993’te boşaltıldığı için kimsenin yaşamadığı Darıca köyünün altından başlıyoruz yürümeye… Sönmez Hoca, 2019’un Mart ayında Reşko(Uludoruk) kış çıkışı için bir kez daha geldiklerinde, bölgedeki muazzam kar miktarını ve koşulların zorluğunu hatırlatıp bu defa şanslı olduğumuzu söylüyor. Önümüzde çok uzun bir yol var, erken konuşmamak lazım… İlk molayı, 10.45’te köyün üstünde veriyoruz.

Faaliyet öncesinde hissedilen endişeler, ufak çaplı sağlık sorunları, yol aldıkça yerini enerji ve neşeye bırakıyor. Belirgin patikadan döne döne yükseliyoruz. Sırtlarındaki ağır çantalara rağmen doğrudan dik yamaca vurup koşturanlar da var. 2100 m’deki birinci kamp alanına yaklaştıkça zemin kara dönüyor. Saat 14’te Serpel Yaylasına varıp çadırları atıyoruz. Hava günlük güneşlik. Kamp alanında şırıl şırıl akan dere, gece boyu güçlü sesiyle bize eşlik edecek. Etraf çok güzel dağlarla çevrili, ortam yabanıl ve el değmemiş. Hayvanların geride bıraktıkları izleri saymazsak… Yemek, çadır sohbeti derken yarınki zorlu yürüyüş için dinlenmiş olmak da gerekli. Rotada, daha önce methini duyduğumuz, yaklaşık 700 metrelik çıkış yapacağımız Nurettin Renda Kulvarı var; namı diğer Azap Kulvarı…

23 Aralık Pazartesi sabah 8.30’da ikinci kamp alanı olan Horkadim Yaylası-Talane Geçidi için hareket ettik. Plana göre Horkadim’de bir gün dinlenme ve sonrasında zirve çıkışı var.Kamp alanından hafif bir tırmanışla uzaklaşıp yamaçtan dere yatağına inilecek; ancak bende bir sorun var! Herkes koşar adım kendini aşağı salarken ben yamaçta kitlendim. Çantam, sırtımda beni adeta sağa sola ittiriyor ve ben dengemi bulup yürüyemiyorum… Geç başladığı için geride kalan bir arkadaş el veriyor, biraz toparlıyorum. Ancak aşağı indiğimde moralim bozuk ve kendimi beğenmiyorum. “İkinci kampa gelmesem olur mu, burada kalayım” diyorum. Diyorum da Sönmez Hoca’dan hemen itiraz geliyor; çantayı hafifletiyoruz, ha gayret diyoruz.. Ayrıca kurtlar var, çevre de sürü halinde dolaşıyorlar. Tek başına kalmak ne kadar mantıklı!.. Sabah 10’da girdiğimiz kulvarı, saat 2’de kolaylıyoruz, ancak kamp alanına varış akşam 4’ü buluyor. Zaman zaman diz boyunu aşan batak karda, sırtta ağır çantalarla yaklaşık 700 metre irtifa almak, ekipteki herkes için olmasa da benim için gerçek bir sınav…

Kulvarın kendi zorluğuna eklenen ve beni iki büklüm eden karın ağrısı, çıkış boyunca sürüyor. Sönmez Hoca’ya bakılırsa gayet iyi gidiyorum; “Aferin Yasemin, çok iyi gidiyorsun..” Hoca, motivasyonu eksik etmez. Ve zor zamanlarda ekip dayanışması harikadır… Burada Badimi de anmalıyım. Kah önümde kah arkamda; kah kafa lambasıyla yanımda olan Kadriye’ye bin teşekkür…
Azap Kulvarı, sonunda tüm ekibi azat etti ve Horkadim Yaylasına vardık. Platonun başına(2900m.) çadırlarımızı kurduk. Burada kar çok, düz zemin kıt. Etraf bembeyaz doruklarla çevrili. Rüzgar eşliğinde çadırları kuruyoruz. Fakat bir günlük dinlenme yalan oluyor, nedeni hava raporlarındaki tatsız bilgiler..!
Zirve günü olan Çarşamba için hava raporu, iyi şeyler söylemiyor. Aslında bir hafta boyunca hava koşulları yağışlı ve sert rüzğarlara gebe. Tek bir şansımız var. Oda platoya çıktığımız(kamp yükü ile üstelik hiç dinlenmeden) bugün akşamı zirveyi denemek. Salı sabah 4’te zirve için hareket kararı veriliyor. Rüzgar da boş durmayıp hızını artırıyor. Daha İstanbul’dayken, ‘şiddetli rüzgar halinde zirveyi unutun’ diyen Sönmez Hoca, ekibin bir bölümüyle zirveyi deneme kararında…

Sabah 4.30’da gece karanlığında kafa lambalarıyla yıldızları andıran arkadaşlarımızı, iyi dileklerle uğurluyoruz.. Rüzgar sert, 2 saat sonra daha şiddetlenecek, sonra daha da hızlanacak. Oysa gökyüzü açık ve silme yıldız. Ben, hem zirve için yola düşen arkadaşlarımı hem de olası tipi altında kulvardan inişi düşünüyorum. Endişeliyim… Neyseki ekip, 3200’den dönme kararı alarak 9.30-10.00 arası kampa geri geliyor. Saat 12’ye kadar bir ümitle hava raporu kovalansa da nihai karar, sağ salim aşağıya inmek.

Böylece çadırları toplayıp hızla dönüşe geçtik. Toz karla dolu Kulvarı, düşe kalka bitirip saat 2 gibi birinci kamp alanına indik. Burada hava henüz yumuşak; biraz dinlenme, sonrasında Yeşiltaş Karakolu’na kadar sürecek uzun bir yürüyüş. Akşam 7 civarı yolu bitirip bizi otele götürecek dört tekerin içine attıyoruz kendimizi. Dağdan inmenin en güzel yanlarından biri de o gece yaşanacak deliksiz uykudur. Malum, yükseklerde pek uyunmaz…

Planlanandan daha erken dağı terk etmek zorunda kalınca, kalan günü gezerek değerlendirelim dedik. Seçenekler arasında Şemdinli, eski adıyla Navşar öne çıktı. Şelalesi, Taş Köprüsü, yeşil ve bereketli Nehri Köyü (Bağlar), 2018’de restorasyonu tamamlanan Kayme Sarayı ve bizleri evinde ağırlayan ÇINAR ailesinin samimiyeti, günden geriye kalan güzellikler oldu. Hava bozduğu için gidemediğimiz, Derecik tarafındaki mutlak görülesi Balkayalar, başka bir zamana kaldı. Nitekim dönüş yolu, tümüyle beyaza kesti. Dağda dönüş kararı alarak çok doğru bir şey yaptığımızı bir kez daha anladık. Eğer bir gün daha kalaydık kampta dönüşümüz çok zor olacaktı. Hem aşırı yağan kar, hem izlerin kapanışı hem tipi bir de çığ riski. Kesinlikle doğru karar…

İstanbul’da hasretini çektiğimiz kar, bizi önce Van’a sürükledi, yetmedi 2 gün otele kapattı. Tam üç kez uçak biletlerini değiştirdik. Yani uçakla eve dönüş, dağdaki inişten daha maceralı oldu. Eğlendik mi? Eveeeet… Planda Cilo’ya bir kış denemesi daha var 

Tüm katılımcılara, dayanışma ve azimleri için teşekkürler.
YASEMİN KAPIYOLDAŞ

Henüz bir yanıt yok - "Sorularınızı aşağıda ekleyebilirsiniz"


    Söylemek istediğiniz bir şey mi var?

    HTML kullanılabilir