Uludağ Wolfram Kulvarı Kış Tırmanışı (Diagonal – Rampa Rotası)

Faaliyetin Adı: Wolfram Kulvarı Kış Tırmanışı(Diagonal-Rampa Rotası)
Faaliyet Tarihi: 10-11 Şubat 2010
Faaliyete katılanlar: Sönmez Erkaya, Gökçe Baştuğ
Teknik Malzemeler: Dry ip, teknik kazma, krampon, takoz seti, perlon, kolon,…
Hava Durumu: Yoğun sis, kuvvetli rüzgar ve kar yağışı.

Uludağ Wolfram Kulvarı Kış Tırmanışı (Diagonal – Rampa Rotası)

Bir haftalık tatil süremiz vardı. Kışsal etkilerden dolayı Ilgaz-Uludağ-Geyikbayırı üçgeninde debeleniyorduk. Nihayetinde Uludağ’ın yakın ve çok yönlü olanaklara imkan tanıması, karar vermemizi hızlandırdı. Kayak, snowboard, eski dostlar ve zirve. Evet hava ve kar koşulları uygunsa kuzey çanağından çıkış yapabilirdik.

Uludağa ilk vardığımızda yoğun olmayan ve rüzgarsız bir ortam söz konusuydu. Hemen ODTÜ’nün tesislerine yerleşip kendimizi pistlere attık. Hava kararmasına rağmen kayak zevkinden vazgeçemiyorduk. Meteoroloji bugün ve yarın havanın uygun olduğunu gösteriyordu. Sonrasında uzun bir süre kuvvetli fırtınanın etkisine girecekti. Yani dağa tırmanacaksak bir tek yarın buna uygundu. O da öğleye kadar…

Ertesi gün çalışan tek telesiyejle Kuşaklı Kaya bölgesine ulaştık. Hava durgun olmasına rağmen hafiften rüzgar kendini hissettiriyordu. Ben de kuzey çanağında zor bir yere gireceğimize Nowil rotasını yaparız diyordum. Lakin sırta ulaşınca çok kuvvetli bir lodos bu fikrimizi de ekart etti. O halde rüzgar almayan tek kısım kuzey çanağı…

Çanağa ulaştığımızda beklediğimden daha fazla kar vardı. Bu sene bereketli. Tırmanılmaya en müsait olan Wolfram Kulvarında karar kıldık. Bazı kayıtlarda Diagonel ve Rampa rotası geçse de, rotanın ilk adı bu. Kar yapısı uygunsa çıkabilirdik. Rotanın üst kısmındaki korniş bugüne kadarki gördüğümden daha heybetliydi. Bu rotayı üç kez çıkmıştım. Bu yüzden korniş kısmını iyi biliyordum. Sevindirici yönü ise çok kar olunca ilk ip boyundaki kilit kısmı kolayca geçebiliyorduk. Kulüp üyesi olan Gökçe aynı zamanda Yıldız Teknikte okuyordu. İlk kez böyle bir teknik rotaya gireceğinden sevinçten adeta uçuyordu. Yükselmeye başladıkça karın kaliteli oluşu hoşuma gitmişti.

Karın yoğun olmasıyla kilit noktayı da free geçtik. Beklediğim balkona geldik. Artık ip istasyonu kurma zamanı geldi. Kayalık bir yapıda takozlarım için sağlam bir istasyon kurarak yükseldim. Fakat kar burada fazla buzlaşmadığından zor geçiş veriyordu. Sol tarafa bir traversle çıkışı tamamladım. Yukarıda kazmamla istasyonu kurarak, Gökçe’yi de yanıma aldım. Sevinçliydik…

Rotaya daha başlamadan yoğun bir sis etrafımızı sarmış ve sırtta kendini iyice hissettiren rüzgara kendini bırakmıştı. Kar yağışı da buna tetiklenince dönüş hayli ızdıraplı olacaktı. Ya geldiğim rotadan gerisin geriye inecek yahutta sırttan inişi yapacaktık. Keşiş Tepe’deki barınağa kadar yükseldik. Burada küçük bir moladan sonra sırttan inmeye karar verdim. Sanırım yılın ilk kış Wolfram Kulvarını çıkmış, üstüne de küçük zirveyi yapmıştık. Sağ tarafımı uçuruma, tam karşıma da Kuşaklı Kaya’ya kertezliyerek inişe başladım. Daha önceden de bu şekilde inmiştim. 90’lı yıllardan beri Uludağ’a geliyordum. Benim ilk zirvem burasıydı diyebilirim. Bu dağı çok iyi bilmeme rağmen, her kış koşulunda hep zorlayıcı koşullara maruz kalmışımdır. Bu dağ diğerlerine göre daha rüzgarlı, daha soğuk ve daha yoğun bir sis tabakasına sahipti. Marmaranın en yüksek noktası ve tek bir kütle. Yakınlarında başka bir dağ yok. Bölgenin rüzgarlara karşı direnç gösteren tek doruğu. Bir de buna Marmaranın denizini komple kucaklamasını katarsak oluşacak soğuğu bir düşünün. Kışın zirvesine çok az çıkabildiğim, hava şartlarında çadırda mahsur kaldığım, birçok kez yoğun sisinden dolayı yön tayini yapamadığım ve neredeyse kaybolduğum ülkemin çok ender, benim için tek dağıydı.

Wolfram Kulvarı

Aslında riskli de olsa çıktığımız rotadan ip emniyetinde inebilirdik. Bu hayli zaman kaybettirecekti. Ve saat 16′ olmuştu. Barınakta da kalabilirdik lakin bu geceden hava bozuyor ve üç-dört gün düzelme yok. Ayrıca ODTÜ’nün tesislerinde kaldığımızdan yanımızda çadır, uyku tulumu ve mat yoktu. Acil barınma için bivak torbamız vardı. Hem bir saate kadar telesiyejlere rahatlıkla inebilirdik. Hava iyice döndü, görüş mesafesi azaldı ve tipi. Hayli yol almıştık artık geriye dönemezdik. Dönsek de barınağı nasıl bulacaktık. Uçurumu sağ yanıma feyz aldığımdan inişimi sürdürdüm. Tabii görüş mesafesi iyice yok olunca- sağdaki uçuruma uçmayayım diye iyice sola doğru kaydım. Uzun bir süre ilerlememe rağmen beklediğim platoya inemiyordum. İyi de nereye iniyordum?! Yaklaşık bir saattir inişteyim ve çoktan platoya inmeliydim. Rüzgar da farklı yönden direk yüzüme vurmaya başlayınca rotadan saptığımı anladım. Fakat duracak zaman değildi. Hemen arkamdan gelen Gökçe’yle süratli bir şekilde aşağılara süzülüyorduk. Varsın başka bir yere inelim de şu fırtınadan kurtulalım. Rüzgar bir an kesildi. Sis biraz dağıldı. Tam karşımızda devasa bir karaltı. Karaltı aydınlandı, kocaman bir orman. Daha dikkatli bakınca çok derin bir vadiye inen bu ormanlık alan beni iyice ürküttü. Böyle bir yer hatırlamıyordum. Tamam sığınmak ve gecelemek için ormanlık alan iyiydi ama tipi birkaç gün sürerse ne yiyecek ne de içeceğimiz buna yeterdi. Kulüpten gps ve spot cihazını almadığıma pişman oldum. Sonuçta sis ve tipide bu cihazlar olmadan yapabilecek bir şey yok.

Tahminime göre dağın arkasına yani güney batı yönüne geçmiştik. Zati lodos da buradan esiyordu. Biz kuzey çanağını çıktığımıza göre otellerin bulunduğu kuzey batı tarafına yönelmeliydik. Yani indiğimiz istikametin tam ters yönüne. Pusula olmasına rağmen Uludağın yapısından dolayı bu bir işe yaramayacaktı. Güneş batmak üzereydi. Sis içersinden zorlukla fark edebildiğim güneş ışınlarını takip ederek batı yönüne vurdum. İndiğimiz yeri şimdi tırmanıyorduk.

Tırmanış hayli uzun sürdü. Amacım tırmandığımız kütlenin doruğuna ulaşıp otellerin ışığını görebilmekti. Tabii sis ve tipi buna izin vermedi. Artık bir sırt hattındaydık ama neresi?! Hava da iyice kararmış rüzgar şiddetini arttırmıştı. Derken uçuruma benzer bir ayrım kendini hissettirdi. Fenerin tüm ledlerini açmama rağmen çizginin ardını göremiyordum. Bir kornişin üstünde olabilirdik. Bu yüzden daha fazla ileriye gidip sonucu göremedik. Bivaklamak şarttı artık. Kazmalarla bir kar çukuru açıp bivağın içine kendimizi attık. Zemin sert olduğundan kar barınağı-mağarası yapmaya hiç de uygun değildi. Sırt hatlarında bu küçük çukuru açmamız bile iyiydi. Ne yapıp edip sabahı sağ-salim çıkarmalıydık. Bivak solumayan kumaştan olduğundan nefes ve ısımız su buharı olarak bize geri dönüyordu. Havasızlıktan boğulmamak için arasıra fermuarı açmamla kapatmam bir oluyordu. Buna etken olan ise şiddetli rüzgar ve soğuk. Ayrıca savrulan kar bivağın çevresini kavramış bizi iyice sıkıştırmaya başlamıştı. Öncesinde içinde rahatça hareket ettiğimiz bivağımız iyice daralmaya başlamıştı. Daha önceleri de kış koşullarında bivakladım. Geçen sene Hodgin-Peck Kulvarında mat ve uyku tulumu olmadan gecelemiştim. Fakat böylesi rüzgar altında bir sırtta değil. Hafif titreme ve üşüme de baş gösterince geriye sadece mental düşünmek kalıyordu. Sabah güneş açacak ve biz aşağıya güle oynaya inecektik.

İstanbul şubemizden Cumhur arkadaşımızı aradım. Durumumuzu anlattıktan sonra hava raporunu istedim. Saatte 20 km. bulan rüzgar bu gece 70 km. ye çıkacaktı.

-“Yarın peki” diye sordum.
-Yarın da rüzgarın hızı 60 km. olacak ve kar yağışı.
-Sis varmı?
-O da var.
-Hadi yaa. Bizi bu şartlarda buradan hiçbir kurtarma ekibi çıkaramaz.
– Biliyorum ağbi. Allah yardımcınız olsun.
-?!?!?!?!
-Fakat sabah saatlerinde, bir ara hava düzelir gibi olacak. İşte o zaman görüş mesafesi açık olacak. Bunu kaçırmayın.
-Eyvallah…

Sabahı beklemekten başka çaremiz kalmamıştı. İçecek ve yiyeceğimizi çok idareli kullanmalıydık. Dışarıdaki (!) rüzgar çıldırmış gibiydi. Bivak şekilden şekile giriyor. Sert rüzgarın bivakta şaklaması kulaklarımızda uğultulara yol açıyordu. Aman şaklasın da nolur patlamasın. Onu da düşündüm. Eğer bivak rüzgardan yırtılırsa ne yapacağız? Donarak öleceğimize yürümeyi tercih edecektik. Başka yolu yok.

Wolfram Kulvarı

Bir ara nefes tazelemek için fermuarı açtığımda bir ışık haresi gördüm. Sonra sis yine kapattı. Emin olmak için defalarca her fermuarı açtığımda o ışığı görmeye çalıştım. İşte nihayet ışığı bir kez daha yakaladım. Bunu Gökçe’ye de gösterince doğru noktada olduğumuzu anladım. Navigasyonumu doğru tespit etme sonucu otellerin ışığına kavuşmuştuk. Geriye sabahı çıkarmak ve durulmuş havayı yakalamak kalmıştı.

Yarı uykulu sabaha ulaştığımızda, dışarıdaki havanın normale döndüğü umuduyla fermuarı açtığımda sis yine aynı konumundaydı. Bir kaç saat daha bekledik ama bir düzelme yoktu. Cumhurun verdiği hava raporu 2000m.ler için geçerliydi. Yani sisin sabah saatlerinde dağılması ve havanın bir parça düzelmesi bu rakım için geçerli olabilirdi. Tahminime göre biz 2400m.lerde idik. Eğer 400m. inebilirsek belki sis ve rüzgardan kurtulabilirdik. Doğrusu bu ceset torbasında bir gece daha geçiremezdik. Sıkıntılı bir şekilde hazırlanıp bivaktan çıkmamla savrulmam bir oldu. Rüzgar beni bu kadar sarstığına göre zirveye yakın sırt hattında olmalıydım. Gece bir türlü ardını göremediğim, uçurumu andıran çizgiye yaklaştım. Aşağılara doğru uzanan 60 dereceli bir eğimdi ve sonu yine sisten kestirilemiyor. Hemen inişe başladım ve kaydım. Kazma tutmuyor. Eğer bu eğim kuzey çanağına akıyorsa vay halime. Tüm çabama rağmen duramıyorum. Hala sürükleniyorum. Bir yandan da düşünüyorum; kuzey çanağı olsa çoktan uçmuştum. Eğimin biraz düzleşmesi sonucu durabildim. Yaklaşık 30m. kaymışım. Eğim yine devam ediyor ama sis yine görüşe engel. Fakat sırttan kurtulduğum için en azından rüzgar yemiyorum. Gökçe yukarıda kaldı. Beni göremiyor. Sesini duyuyorum. Korkmuş olmalı. Bütün sesimle bağırarak sağ olduğumu bildirdim. Sis bir ara dağıldı ve birbirimizi gördük. Hemen yanıma gelmesini söyledim. O da benim gibi kaymaya başladı. Bunu tahmin ettiğimden yanımdan geçmesini bekledim. Yanıma süratle yaklaştığında üzerine atlayarak durdurabildim. Bir şeyimiz yoktu. Süratle aşağıya doğru devam ettik.

Eğim artık düzleşmiş bir platoda ilerliyorduk. Rüzgar kesilmiş ve sis azalmaya başlamıştı. Biraz daha ilerleyince telesiyejlerin direklerini gördük. Sevinçle haykırdık. Sonra dün gece ışıklarını fark ettiğim 2.Oteller bölgesinin binalarını gördük. Bu direkler Wolfram madenine çıkan teleferiğe aitti. Biz sol tarafından iniyorduk. Demek ki bulunduğumuz sırt kuzey çanağının sağındaki kısımdı. Daha önceleri orada kazma ve krampon eğitimleri verdiriyordum. Düşme durma taktikleri falan. Bivakladığımız yer küçük zirvenin bulunduğu kütle ile Kuşaklı Kayanın bulunduğu sırt hattındaydı. Tabii çanak kısmına daha yakın bölgede. Tahmin ettiğim gibi dün dağın arkasına geçmiştik.

Wolfram Kulvarı

Eğer o tarafta geceleseydik, halimiz hiç de iç açıcı olmayabilirdi. Yukarıda hava şartları hala etkisini sürdürmesine rağmen, düze indiğimiz bu irtifada ortam sakindi. Eğer havanın düzelmesini yukarıda hala bekliyor olsaydık, kurtulma olanağımızı zora sokacaktık.

Teleferiğin oradaki binada mola verdik. Mevsimlik işçilerin bulunduğu salona geçtik. Bize su, çay, kahvaltı ikramında bulununca kendimize geldik. Kaloriferin ısısıyla, üzerimizdeki kıyafetlerin nasıl da ıslak olduğuna şaştık. Bir de bizi paletli kar aracıyla yola kadar bıraktılar. Hepsine yürekten minnettarız. Dün bizim dağa yükseldiğimizi görmüşler. Hiç de yabancı olmadığım deliye bakar gözlere ve sözlere umursayacak değildim. Öğlen yemeğini tesisteki yerimizde keyifle yerken saatler önce yaşadığımızı birbirimize teyitliyorduk. Doğru zamanda inebilmiştik. Otelin penceresinden, dışarıda kopan fırtınayı izliyorduk. Bu hava koşuları üç gün daha böyle sürecekti…

Sönmez ERKAYA
Wolfram Kulvarı

Henüz bir yanıt yok - "Sorularınızı aşağıda ekleyebilirsiniz"


    Söylemek istediğiniz bir şey mi var?

    HTML kullanılabilir